Makale Dizini
3.2.3 Doğanın estetik ve diğer değerleri
Daha hoşgörülü antroposentrilerin, doğayı korumak için doğayı araç olarak görmeye en azından estetik (ve/veya seyretmenin keyif verdiği) bir anlam ve değer yüklenebileceğini kabul ederler. Doğayı koruma ve iyileştirme ihtiyacını, taze dağ havası solumanın keyfi gibi doğanın bize zevk veren çekiciliğine dayandırırlar.
Doğaya dar, araçsal bir bakış açısının ötesinde, doğanın estetik ve seyre değer olma değerlerini de fark edebilirsiniz. Bu değerler, doğanın içsel değerlerine benzer, çünkü doğanın kendi içindeki değerleri gibi görünürler ancak bunlar sadece insanlar tarafından atfedilmektedir: bunlar sadece insanlar ve insanların estetik ve keyif anlayışları ile ortaya çıkar. Bununla birlikte; estetik ve keyif değerlerinin ahlak ve etik değerleri olarak başka bir özelliği olduğunu da aklınızdan çıkarmayınız! Birçok kişi için “keyif değeri” kavramı, doğanın bizler için sadece estetik bir kaynak demek olmadığı, aynı zamanda doğanın mutlak güzel ve muhteşem olduğudur! Burada antroposentrik yaklaşım, doğayı metafiziksel olarak nasıl tanıyabildiğimizi araştıran epistemik (hakikatle ilgili) ve ontolojik (ahlaki anlayışta olmamasına rağmen) yaklaşıma doğru kayar.
Ancak, bazıları bu ontolojik anlamı reddedebilir ve doğanın kendisinin bağımsız bir estetik niteliğinin bulunmadığını, doğanın estetik ve keyif değerlerinin sadece insanlar doğanın güzelliğine ve muhteşemliğine değer verirse var olduğunu savunabilir. Doğanın özgün estetik değerinin olup olmadığını kendi fikirlerinize göre değerlendirebilirsiniz! Bu şekilde, kitabı okuyan kişi genellikle bahsedilen düşünceyi deneyimler: Ortak düşünce deneyi yapıp şu soruyu sorabiliriz: dünyada kalan son kişi doğayı tahrip ederse, yanlış bir şey yapmış olur mu? Son kişinin tüm gezegeni yok etmesi yanlış ise, o zaman insan dışı varlıkların da bir değere, hatta belki de kendi içlerinde ahlaki bir değere sahip olması gerekir!
Doğanın estetik değerinin ‘bizler için estetik içsel değer' olduğunu söylemenin başlı başına bir çelişki olup olmadığını düşününüz. Doğanın bazı özelliklerinin antropolojik sebeplerle (insanların genel anayasasına dayandırarak) estetik olarak tahmin edilmesi gerektiği için doğada estetik açıdan neyi çekici olarak tanımlama kararında özgür olmadığımızı göz önünde bulundurarak, doğanın kendisinde (objektif anlamda) sadece bizler tarafından fark edilebilen estetik özellikler olabilir mi?
Herhangi bir şeyi seyre değer bulmak için içsel değere sahip olduğunu düşünürken, özünde yer alan niteliklerine, muazzam boyutlarına ve gücüne (devasa kızılağaçlar, şelaleler) ya da yapısındaki karmaşıklığına (tuhaf kaya oluşumları), veya insanların aletlerle yaptıkları eylemlerin izlerinden arınmış olmalarına (deniz, çöl, gökyüzü) bakarız (Krebs 1999: 46).
Estetik algı konusundaki uygulamalarımız, doğanın güzelliği ve yüceliğini yaşamaya bir ön koşul olabilir, ancak biz ve doğa arasındaki bu özel ilişki, hem bizim hem de insan dışındaki doğal dünyamızın temel (ontolojik ve antropolojik) özelliğidir. Aslında, doğayı güzellik olarak görmek estetik bilinç gerektirir, fakat yine de, doğa kendi içinde güzelliktir ve yaradılışımızdan gelen, doğanın güzelliğini hissetme tabiatını sergileriz! Bunlar cevaplaması kolay olmayan, karmaşık felsefi sorulardır ve bu, doğanın içsel değeri problemini daha geniş bir bakış açısıyla tartışmak için güzel bir fırsat yaratmaktadır.
Eğer bir kişi doğanın estetik içsel değere sahip olmadığına karar verirse, bu, doğaya ahlaki içsel değerin yüklenemeyeceği anlamına da gelmez. Antroposentrik açıdan bakıldığında, ahlaki içsel değerler ahlaki kültürümüzün içinde yer alır (asla dışında değildir). Bu nedenle, antroposentrik bir filozof bir taraftan, estetik ve keyif alma değerlerini doğanın içsel değerleri olarak kabul edebilirken, diğer taraftan da doğanın ahlaki değerlerinin, doğanın içsel değerleri olduğunu inkâr edebilir: Ona göre ahlaki değerler, her zaman doğal kaynakları ya da olguları kullanma ve bunlardan keyif almanın insanla ilişkili değerleridir. Ama iyi insan hayatı için, doğanın keyfini çıkarmanın değerli olduğunu kabullenebilir. Bu anlamda (ve sadece bu anlamda) antroposentrik bakış açısında da doğanın estetik değeri (içsel değeri olabilecek) insanlığın erdemine katkıda bulunur, öyle ki; yaşam güzel olduğu sürece ahlaki öneme sahiptir. Yani, doğanın estetik (içsel) değerleri, kendi içlerindeki estetik değer, gerçek ahlaki değerler olmasa dahi, etik kavramına dolaylı olarak katkıda bulunur. Bu gerçekten çok karmaşık bir bakış açısıdır, ancak felsefi düşüncenin tipik bir örneğidir.
Antroposentrik düşünce, prensipte duygulara ya da hislere karşı değildir; doğaya sadece materyalist bir gözle bakmaz. Antroposentrik düşünürler, insanların yaşamlarının büyük bir kısmını içinde geçirdikleri doğal çevreye karşı hissedilen özel olumlu duygularını antroposentrik olmayan etikçilerle paylaşabilir, çünkü bu yerler, yakınlık ve güvenlik duygularını sağlar. Bu tür duygular, 'anavatan' duygusudur. Anavatan genellikle orada yaşayanların kimliklerine katkıda bulunmaktadır. Kendini, yaşadığın doğanın bir parçası hissetmek, bireyselliği ifade etmenin genel bir biçimidir (bkz. Krebs 1999: 55). Eskiden yaşadıkları yerlere geri dönen ve çocukluklarında evin önünde bulunan ağaçların yok olduğunu, doğal çevrenin tamamının kökten değiştiğini gören birçok kişide yabancılaşma ve keder duygusu ortaya çıkacaktır. Antroposentrik filozoflar, doğa eğer insanların evlerinin bir parçası ise korunması gerektiği fikrini kabul edebilirler. Yani antroposentrik bakış açısı ('vatan'a doğru) belirli bir idealizm ve hatta romantizm ile uyumludur).
Antroposentrik görüşe sahip kişiler, his sahibi hayvanların kendi içlerinde ahlaki bir içsel değere sahip olduklarını reddetseler bile, bu hayvanlara karşı empati ve şefkat duyabilirler. Tüm canlılar için acıdan ve mutsuzluktan kaçınma arzusu, antroposentrik bir kişi için normaldir. Acı ve üzüntü hissedebilen canlı varlıklara şefkat duymak, özel bir etik savunmasını gerektirmez, çünkü birçok kişi için bu kendiliğinden olur. Hatta bir kişi, doğaya karşı duyulan ahlaki saygı olmadan bile doğayı sevebilir ve büyük saygı duyabilir. Antroposentrik bakış açısı, doğaya soğuk ve kalpsiz bir bakışla aynı değildir. Antroposentrik kişiler, doğaya hiçbir ahlaki içsel değer atfetmemesine rağmen, prensipte bütün doğal olayları ve bunların bütünlüğünü takdir edebilir.
Antroposentrik düşünce, doğanın bir araç olması görüşü ile sınırlandırılırsa, acımasız ve mutlak materyalist bir bakışla ilişkilendirilir. ‘Doğaya sebepsiz yere zarar veren veya bozan, örneğin, uzandığı yerde boş Coca Cola şişesini bırakan, ya da çok kolay bir şekilde kaçınabilecekken durup dururken bir böceğin ya da bir çiçeğin üzerine basan bir kişi doğayı tahrip eder.’ Bu davranışın aksine işçiler, yeni bir bina yapmak için inşaat alanındaki ağaçları kestiğinde, elbette ki işçilerin karakterlerini bozacak herhangi bir şey yapmamış olurlar. Bunu yaptıklarına doğayı tahrip etmemektedirler” (Krebs 1999: 58)
Zeki ve akıllı bir antroposentrik, sadece kendi hayatının doğal temelini koruma gerekçesiyle doğal çevreye asla zarar vermez, ama aynı zamanda bozulmamış doğaya karşı hissettiği olumlu (estetik ve empatik) duyguları koruma gerekçesi ile de doğayı tahrip etmez. Böylece sonuçta, antroposentrik bir kişinin davranışları, doğayı ahlaki içsel değer olarak kabul eden antroposentrik olmayan ortalama bir kişinin tutumundan farklı olmayacaktır.
Sadece daha temel bir antroposentrism karşıtı etikçi ile karşılaştırıldığında; antroposentrik etikçi daha farklı davranacaktır: kökten antroposentrik olmayan bir kişinin asla yapmayacağı bir şey olan mutfaktaki bir hamamböceğini öldürebilir. Antroposentrik etikçi için doğa birbiriyle bağlantılı karmaşık bir sistem olduğu ölçüde (sağlıklı yaşam için insanların ihtiyaç duyduğu şeyler) hamamböceği ekolojik bir değere sahip olabilir (‘işlev’ anlamındaki “değer”), fakat kendi içinde ahlaki bir değere sahip değildir. Antroposentrik bakış açısına göre tek bir hamamböceğini öldürmenin bir sakıncası yoktur; hiçbir ahlaki bakış, kişiyi bu bir tek hayvanı yok etmekten alıkoymayacaktır. İşte bu örnek, doğaya karşı antroposentrik bakış açısını ve antroposentrik olmayan radikal bakış açısı arasındaki farkı açıkça gösterir. Yine de, daha önce gördüğümüz gibi; bahsettiğimiz skalada, antroposentrik tutumdaki ‘doğanın değeri’ ile ilgili tartışmalar için – sadece araçsal ya da materyalistik şekilde değil - farklı olasılıklar mevcuttur. Fakat yine de, antroposentrik etiğin çok dar görüşlü olduğunu söyleyebiliriz; zira tamamen insan merkezlidir ve ahlaki evrende sadece insanlar bulunmamaktadır.